Loreto: İlahi Kasaba | Loreto: A Divine Town
Bu yazıyı 10 dakikada okuyabilirsiniz...
“Kısa” bir aradan sonra yeniden bir şeyler
karalamaya geldim. Bir ilk anlamı taşıyan
yolculuğun ilk durağı olan ve aylarca süregelen eşsiz bir yaşantıda en çok
günümün geçtiği memleket. Bu kısa yazımda sizlere günübirlik seyahatim
Loreto’dan hatırımda kalanları yazacağım. İtalya’daki ilk seyahatlerimden biri
olması sebebiyle, birçok detayı unutmuş olabilirim. Yine de kalemi kağıda
değdirelim de görelim yazdıkça hatıralar gelir mi çorap söküğü gibi…
Loreto, İtalya’nın Marche eyaletinde bulunan küçük bir kasaba. Kutsal
sayılan tarihi hasebiyle İtalya’da oldukça bilinen bu kasabanın turizmi ülke
sınırlarını pek aşmadığı için fazla bilinmiyor. Hem kasabamıza
yakınlığı, hem de zengin tarihinden ötürü günübirlik de olsa bu kasabayı görmek
için tren istasyonunun yolunu tuttuk.Yoldan kastım da eve beş dakikalık mesafedeki istasyona yürümek…
Loreto’nun tarihine dair...
İlk günlerdeki seyahatlerimden biriydi dedim ya, tren yolculuğunun tam
olarak ne kadar sürdüğünü de anımsayamıyorum. Dokunsam dökülecek vaziyetteki
paslanmış trenle yaklaşık bir saat yol aldıktan sonra Loreto’ya vardık. Bu
kasaba, tıpkı önceki yazılarımdan birinde bahsettiğim Perugia şehri gibi tepeye kurulmuş. Zira, tren istasyonundan
kasabaya varmak için yazın kavurucu sıcağını andıran bir sonbahar gününde
sırtlarımızda onlarca günlük ihtiyacımızı karşılayabilecek boyuttaki devasa
sırt çantalarıyla sırılsıklam olana dek tepeye doğru yürüdük. Bu yol üzerinde
yürürken çektiğim fotoğraflara bakınca hemen hatırıma düşüyor o anlar. Alabildiğine
uzanan yeşile boğulmuştu etrafımız, 45 derecelik merdivenleri arşınlıyorduk. Dimdik
yokuşun her iki yanı çam ağaçlarıyla bezeli, yol boyunca çam iğneleri
öylesine yoğun ki çakıllı patika kahverengiye dönüşmüş. Bu merdivenleri
çıkarken aklımızdan düşünceler geçiyor: “işte şu merdiven de sonuncusu sanırım,
bunu aştık mı herhalde ulaştık kasaba merkezine.” Fakat elbette öyle olmuyor,
merdivenlerin biri diğerini aratmıyor ve nihayetinde merdivenlerle
vedalaştıktan sonra dimdik, ucu bucağı görünmeyen bir yokuşa çıkıyor yolumuz.
Sabahın erken saatleri ve etrafta kimsecikler yok. Cıvıldayan kuşlarla zaman zaman
yüzümüzü yalarcasına esen rüzgâr dışında hiçbir yaşam emaresiyle karşılaşmıyoruz.
Kasabaya tırmanırken... |
Bu arada yazımın başında bahsettiğim, Loreto’nun kutsal bir kasaba
olmasıyla ilgili kısa bir bilgi vereyim. Loreto, yüz yıllardır İtalyanların
Katolik hac bölgesi. Her sene belli günlerde ülkenin çeşitli şehirlerinden
kilometrelerce yol kat ederek buraya yürüyor İtalyanlar. Tepeye vardıklarında İtalya’nın
en büyük bazilikalarından biri olmasının yanı sıra kutsallığıyla da bilinen
Santa Casa katedraliyle buluşuyorlar. Bu katedralle ilgili detaylı bilgiyi
ilerleyen satırlarda yazacağım. Bu tarihi bilgileri edindikten sonra zahmetli
yokuşu tırmanırken bu kasabanın kutsallığı ve günlerce yürünerek ulaşılmasına
dair birkaç soruyu zihnimde aydınlığa kavuşturmuştum. Hacılık niyetiyle bu
kutsal kasabanın yolunu tutanlar, zihinsel ve fiziksel emeğin ve yorgunluğun
sonucunda bu sıfata haiz olabiliyorlardı.
Kasabaya tırmanış...
Yokuşu tırmanırken arada bir soluklanıyor, çokça fotoğraf çekiyorduk. O
sırada, hedefe odaklanmış zihnimizden bir nebze arınıp pirüpak tabiata sırdaş olabiliyorduk. Sağımızda alabildiğine uzanan bir vadi yer alıyordu. Daha da yukarıya çıktıkça
ötede büyükçe bir kemer (tak) görünmeye başladı. Kemerin tepesinde de kocaman
bir haçı sırtlamış Hz. İsa heykeli bulunuyordu. Bembeyaz mermerlerle döşenmiş
bu kemer, uykusundan yeni uyanmış güneşin olanca sıcaklığının etkisiyle
parıldıyordu. Az daha yürümüştük ki o kemerle yüz yüze geldik. Kemerden içeriye
göz ucuyla bakınca burasının bir şehitlik anıtı olduğunu fark ettik. Zemin
küçük beyaz çakıllarla süslenmişti ve anıt baştan aşağıya beyaz döşemelerle
bezeliydi. Tepeye tırmanırken sağımızda kalan bu kemerden girince solumuzda
karşımızda ve sağımızda başlarında haçlar bulunan yüzlerce mezarla karşılaştık.
Karşımızdaki mezarların hemen arkasında kocaman bir bayrak, onun ardında da
biraz yüksekçe bir noktada da İtalya bayrağı ile Avrupa Birliği bayrağı
dalgalanıyordu. Anıtın sağ tarafı eşsiz bir manzaraya bakıyordu. Marche’nin
dümdüz ovalarının ardında bir tepe yükseliyordu. Daha sonra araştırdığımda
öğreniyordum ki bu anıt, İkinci Dünya Savaşı’nda şehit olan 1080 Polonyalı askerin
yattığı bir şehitlikmiş ve 1946 yılında tamamlanmış. Bu anıt ile gördüğü
manzaranın fotoğraflarını aşağıya
ekliyorum.
Polonya Mezarlığı |
Anıtta biraz fotoğraf çektikten sonra 127 metre yükseklikte kurulu kasabaya
doğru tırmanmayı sürdürüyoruz. 10-15 dakika geçmeden, yemyeşil düzlüklerin
ardında yükselen birkaç ağaçla karşılaşıyoruz. İngiliz bahçelerini aratmayan
parka benzer bu küçük alanda etrafındaki çam ağaçlarının gölgesinde, çimlerin
üzerine yalnız başına kurulmuş bir bank görünce hemen üzerine çullanıyoruz. Öğlenin
kavurucu güneşi altında biraz olsun serinliyoruz. Kısa bir süre sonra da dik
merdivenlerin başındaki büyükçe beton blok ve iki yanındaki kiremit rengi
kolonların ardındaki Hz. İsa anıtını görünce kasabaya ulaştığımızı anlıyoruz.
Bu dik merdivenleri de aştıktan sonra nihayet düzlük bir alana ulaşabilmenin
sevinciyle doluyoruz. Bulunduğumuz noktadan ardımıza baktığımızdaysa, tepeye
ulaşmanın meyvesini almış hissederek uçsuz bucaksız bir manzarayı gözlemeye
koyuluyoruz. Bir süre burada fotoğraf çekip taş banklarda oturduktan sonra
doğruca beş dakikalık yürüme mesafesinde yer alan Santa Casa Bazilikasına doğru
yürümeye başlıyoruz.
Santa Casa Bazilikası
Santa Casa Bazilikası yazımın başlarında da bahsettiğim üzere İtalyanlar
için önemli bir kutsal değer taşıyor. Zira, Katoliklerde Meryem Ana’nın burada
yaşadığına dair bir inanış var. Bazilikanın diğer bir adı Türkçeye “Meryem
Ana’nın kutsal evi” olarak çevrilebilir. Öte yandan, bir efsaneye göre şu anda
Loreto’da bulunduğu bölgeye gelmeden önce bu bazilika melekler aracılığıyla önce
İsrail’in Nazareth şehrinden Hırvatistan’ın Trsat şehrine, oradan da İtalya’nın
Porto Recanati şehrine uçurularak getirilmiş. Gotik mimariyle inşa edilmiş olan
bu dev bazilikanın inşası 1468’de başlayıp 1587’de bitmiş.
Bazilikanın olduğu meydana girişte bizi büyükçe bir kemer karşılıyor. Onu
geçtikten sonra da muazzam olan bazilikanın küçük kubbelerinin bulunduğu arka
tarafına ulaşıyoruz. Taş duvarlarla örülmüş görkemli bir kaleyi andıran bu
kubbeler, öylesine dinç görünüyorlar ki gözüme, sanki dün inşa edilmiş gibiler.
Daha sonra bazilikanın küçük bir kiliseyi andıran loş bir odasına giriyoruz.
Renkli kağıtların katlanıp atıldığı küçük bir kutu görünce bunun dilek kutusu
olduğunu fark edip biz de kendimizce dileklerimizi yazıp kutuya iliştiriyoruz.
Ardından, dışarıya çıkıp bazilikanın etrafını dolaşarak ön cepheye ulaşıyoruz.
Burada büyükçe bir meydan ile onun ortasındaki fıskiyeyle karşılaşıyoruz.
Kasabanın 10 binlik nüfusuyla kıyaslayınca bu meydanın büyüklüğü göze çarpıyor.
Meydanın sağ ve sol taraflarında, İtalya’nın kuzey şehirlerinde – özellikle Bologna’da – göze çarpan sıra kemerler
bulunuyor. Bilhassa Bologna özelinde konuşacak olursak bu sıra kemerler boyunca
yürüyerek şehrin büyük bölümünü dolaşmanız mümkün.
Santa Casa Bazilikası |
Günübirlik gezinin yoldaşı...
Meydanda ileri geri yürüyüp kâh soluklanıp kâh fotoğraf çektikten sonra
bazilikaya girdiğimizi anımsıyorum. Ayin olduğu için çıt çıkmayan bazilikaya
hızlıca göz gezdirip çıktığımızı da... Neden sonra ufka dek uzanan bir vadiyi
360 derece görebileceğimiz bir yolda yürüyorduk, yolun öte tarafında savaş
uçağına benzer bir uçak konuşlandırılmıştı. Vadiyi gören bu uzunca caddenin ara
sokağına girince, yol - önceki
yazılarımda da bahsettiğim üzere - ufacık bir meydana çıktı. Kare biçimindeki
meydanın ortasında büstten oluşan küçük bir heykel, onun hemen sağında da İtalya
bayrağı bulunan, devlet dairesi olduğuna kanaat getirdiğim bir bina vardı. Bu
şirin ve küçük sokağı geçtikten sonra dört yol ağzına çıktık. Yine ortada fıskiye
ve o fıskiyeye açılan anayollar vardı. Daha sonra gerisin geri dönüp vadiyi
gören cadde boyunca yürüdük. Nihayetinde kürkçü dükkânına dönmek misali
kendimizi bazilikaya açılan sokakta bulduk. Bazilika, bu küçük kasabanın merkezini
oluşturduğu için nispeten turistik olan kasabanın uğrak noktası. Bu sebeple,
bazilikaya açılan sokakların her bir tarafında hediyelik eşya dükkânları,
pizzeria’lar ve oteller bulunuyor. Ben de gördüğüm her şehirde alışkanlık
haline dönüştürdüğüm kartpostal alma ritüelimi yerine getirmek üzere bir
dükkâna giriyorum. Dükkânın sahibiyle konuşmaya başlıyoruz ve günübirlik
gezimizin yaklaşık bir saati Bangladeşli dükkân sahibiyle muhabbet etmekle
geçiyor. O günün sıcaklığında bu gibi bağlanmalara pek sıcak bakmasam da geriye
dönüp bakınca yerel deneyimler edinmenin körpeliği bir başka oluyor. Zira, bu
gibi yoldaşlıkların tadı aradan yıllar geçse de tazeliğini koruyabiliyor.
Bu arada o gün tanıştığımız Bangladeşli esnaftan sonra İtalya’nın birçok
şehrinde – özellikle Roma Termini
istasyonu civarları – Asyalı ve Afrikalı göçmenlere sıkça rastladım. Bunların
içinde Kuzey Afrikalı olanlar çoğunluktaydı. Son birkaç yılın haberlerinden
aşina olabileceğiniz üzere, Kuzey Afrika’daki şehirlerden atladıkları ufacık
teknelerle İtalya kıyılarına ulaşmak için günlerce Akdeniz’de kürek çeken
göçmenlerin yoğunluğu ülke çapında göze çarpıyor. Fakat kuzeye çıktıkça
İtalya’nın çehresi oldukça başkalaşıyor.
Porto Recanati’de günün sürprizi...
İşte o Bangladeşli Müslüman esnafla sohbet ederken laf lafı açıyor ve
kendimi onunla birlikte yürürken buluyorum. Garip ve merak uyandıran bir maceraya
atıldığımın henüz farkında değilim. Dükkâna kilidi vurup çıkan esnaf abimizle
birkaç dakika yürüdükten sonra klasikleşmeye yüz tutmuş arabasına atlayıp yola
çıkıyoruz. Durağımız ise 5 km uzaklıktaki kıyı şehri Porto Recanati. 15 dakika
içinde varıyoruz kıyı kasabasına. Bangladeşli ağbi, yeri çakılla kaplanmış kocaman
bir otoparka arabayı park ediyor ve onunla birlikte yürümeye başlıyoruz. Burası
hem o güne değin hem de ilerleyen aylar boyunca İtalya’da bir daha hiç karşılaşmadığım
getto mahallesine benziyor. Civardaki insanların giyimi, hal ve tavırları
İtalyanlardan oldukça farklı. Çoğu Bangladeşli fakat aralarında Afrikalı
insanların da olduğunu fark ediyorum.
İtalyanlardan diğer bir farkları da Müslüman olmaları. Yürürken beni başka
bir mesele de oldukça şaşırtıyor.
U biçiminde, takriben 20 katlı devasa bir bina... Üç ayrı bloktan oluşan bu
binanın mimarisinin ülkedekilere nazaran oldukça farklı olduğu apaçık ortada. 50-60
yıllık görünen bakımsız bloklar tıpkı toplu konutlar gibi. Bu devasa apartmanın
bazı balkonlarından rengarenk çamaşırlar sarkıyor, çoğunda da çanak anten var.
Civarda çok sayıda çocuk dolaşıyor ve her biri beni baştan aşağıya öylesine
dikkatle süzüyor ki içlerinden sanki şunları diyorlar: “Saçları uzun, boynunda
fotoğraf makinesi var, kim ola ki bu parlak yabancı?” Bu bölgedeyken, bambaşka
bir ülkenin gelişmeye ihtiyaç duyan bir şehrinin banliyösünde şaşkınlık içinde
yürüdüğümü hissediyorum. Çevre düzenlemesinden, insanların karakterine kadar
her şey barındığı ülkeden taban tabana zıt...
Kısa bir yürüyüşün ardından varış noktamıza ulaşıyoruz. Büyük bir meydanın
yanına kurulmuş tek katlı ve geniş bir cami görünüyor. Esnaf ağbimizle birlikte
önümde yürüyen arkadaşımı süratle takip ediyorum. Camiye giriş noktasına
geldiğimizde içeriye girmeye hazırlanırken cemaatin bol saçlı sakallı üyeleri beni
dikkatle süzüyorlar ve aralarından biri cesurca atılıyor: “Sen de geliyor musun?” Ardından, nereli olduğuma, dinime ve çeşitli kişisel konulara dair sorular
soruyor. Belli ki kendine fazlasıyla güvendiğine umarsızca inanan bu kişi, beni
hafif bir tebessümle incelemeyi de ihmal etmiyor. Kısa cevaplar verip yanından
uzaklaşıyorum. Geniş meydanda volta atarken bir çocuk yamacıma yaklaşıp nereli
olduğumu soruyor, söylüyorum. Kısa bir süre sonra cemaatçe dağılıp arabaya
doğru yürüyüşe geçiyoruz. Aklımdaki garip düşüncelere yoğunlaşmışken bir
bakıyorum Loreto’ya varmışız, esnaf ağbimizin dükkânına doğru yürüyoruz.
Dükkâna ulaştıktan sonra kendisine teşekkür edip bir hatıra fotoğrafı çektikten
sonra yanından ayrılıyoruz.
Birçok eşsiz deneyimimin müsebbibi olan bu tarihi zengin ülkede, böylesi
bir günü de hatıra küfeme dolduruyorum. Aradan geçen yıllar sonra bugün,
hissettiğim sıkışmışlığın, sorgulamaların, birçok başka duygunun ve düşüncenin
yeriniyse güzel hatıratıma tebessümle bakmak alıyor.
Madonna Meydanı |
Katedral & Dönüş yolu
Bangladeşli candan yoldaşımızla vedalaştıktan sonra yeniden şansımızı
denemek için bazilikaya doğru yöneliyoruz ve ayinin bittiğini görünce içeriye
atılıyoruz. Kavurucu sıcaktan yakamızı kurtarıp serin bazilikaya giriyoruz. Girer
girmez ihtişamlı yapısının yalnızca dışarıdan fark edilmediğini anlıyoruz.
Zira, hem yüksekliği hem de genişliği bakımından o güne dek gördüğüm en büyük
katedrallerden biri. Girişteki büyükçe holün sonunda yüksekçe bölüm var. Gotik
mimariyle inşa edilmiş olması sebebiyle, hem duvarlarında hem de kolon ve
kirişlerinde fazla fresk bulunmasa da sağ ve sol cephelerinde küçük odacıklar
halindeki bölümlerin duvarlarında rengarenk süslemeler bulunuyor. Kubbeleri
boyunca da rengarenk işlemeler, süslemeler mevcut. Bu büyük holü aşıp ardına
geçince bazilikanın arkasına denk düşen ince, uzun bir bölüme ulaşıyoruz.
İçeride yaklaşık bir saat kadar gezindikten sonra da bazilikadan ayrılıyoruz.
Gelirken geçtiğimiz dar sokaklardan yürürken parıldayan kubbelerin
fotoğraflarını yine çekiyorum. Ardından bazilikaya açılan kemeri geçip taş
banklara oturuyoruz. Zamanlayıcıyı ayarlayıp ardımızda görünen geniş mi geniş
vadiyle birlikte kameraya poz veriyoruz. Bankların arkasındaki merdivenlere
adımımızı attığımız an, dönüş yolculuğu başlıyor. Her çıkışın bir inişi vardır
misali, batan güneşin cılız sıcaklığını hükmedişinin gölgesinde, dik yokuşu bu
kez sallana sallana iniyoruz.
Kasabaya geliş yoluna dair bahsetmediğim bir detayla yazımın sonunu getirmek istiyorum. Loreto
tren istasyonundan kasabanın merkezine ulaşmanın en iyi yolu yürümek. Otostopla
yahut başka yöntemlerle ulaşmak da pek tabii mümkün. Fakat tabiatın özünü arşınlayarak
bu geziyi yaşamanın tadı çok daha eşsiz. Bu yoldan geçerken istasyon ile
kasabanın merkezi arasındaki şehirler arası otoyolu da aşmak gerekiyor. Hal
böyle olunca, yolculuğun kısa bir bölümünde ana yolların yanından yürüyerek
kasabaya ulaşmak gerekiyor. Tren istasyonundan kasabaya ulaşmak, yol üzerindeki
duraklamaları da sayarsak yaklaşık bir saat içinde tamamlanabiliyor. Çektiğim
fotoğraflardan hareketle, pek bir hoşuma giden bu doğa yürüyüşünü biz bir buçuk
saate yakın bir zamanda tamamlamışız.
Akşamüstü yedi civarında istasyona varıp trenin tıngır mıngır sesi eşliğinde
kasabamıza doğru yol alırken günün batışını seyre koyuluyoruz.
Loreto gezi yazımın sonuna geldim.
Yazımı beğendiyseniz görüşlerinizi paylaşabilir, bir önceki “Salerno” yazımı okumak için buraya tıklayabilirsiniz.
Sevgiler, hoşça kalın.
Santa Casa Bazilikası |
Loreto: A
Divine Town
You can read this article in 15 minutes...
I’m here to jot down
something “after a short break”. The first stop of a very first journey and the
country where most of my days took place within a unique life which has lasted
months. I’m gonna write memories still living in my mind from one-day Loreto
journey. Since it is one of my first travels in Italy, I may forget most of the
details. However, let’s put pen to the paper so that I can see whether my
memories come back into my mind easily and quickly.
Loreto is a small town in
Marche region of Italy. Due to sacred history of this town, Loreto is well
known all around Italy, however, it is not known so much out of Italy since it
is not a touristic destination. Since Loreto is both close to our town and
hacing a rich history, we decided to see this small town and we hit the road towards train station.
What I meant by hitting the road is to walk just five-minute distance from our
home.
As I said that it was one
of my first travels in Italy, for this reason, I couldn’t remember the duration
of train journey. After travelling about one hour with a rusty train which is
about to scrap as soon as I touch it, we
arrived Loreto. This town is located on a small hill just as Perugia city which I wrote about it on
my blog. In a fall day, which was like a broiling hot summer day, we have
walked towards this hill until becoming soaked with sweat by carrying huge
backpacks, which surely are enough for us for a couple days of travel. When I
look up the photos I have taken while climbing that road, I recall those
moments immediately. Our surroundings were full of green as far as the eye can
reach and we were treading the 45-degree stairs. The
both sides of the very steep road was covered with pine trees, and there were
so much pine needles on the sides of gravel pathway that it had transformed
into brown. While climbing the stairs,
we are thinking: “I guess this is the last stairs, after that, we reach the town
centre.” But of course it wouldn’t happen like that, all stairs are equally
good and finally we say goodbye to stairs. Then, the road meets a very immense
slope. It is the wee hours and there is nobody around. We do not encounter any
spark of life except chirping birds and wind which rarely blows as if licking
our faces.
By the way, I would like
to give you some information about sacred history of Loreto which I briefly
talked about on the beginning of this article. Loreto is a pilgrimage site of
Italy for centuries. Italians began walking for kilometers from numerous cities
all around the country in some days of each year to reach this pilgrimage site.
After reaching the hill, they meet Santa Casa Basilica which is not only known
as one of the largest cathedral of Italy but also a respected and sacred site.
I’m gonna jot down detailed information about this basilica. After getting
those historical information, while climbing this rough slope, I have
enlightened some questions in my mind about walking to this sacred town for
hours and even days. People, who take the road to this sacred town in purpose
of making pilgrimage, are able to vested with this attribute after completing a
mental and physical labour and exhaustion.
Climbing
the town…
While climbing the town, we often have a rest and
take photos. Meanwhile, we are able to be purified from our goal-driven
conciousness so that we can become confidant with the pure nature. There was a
immense valley on the right side of the road. As we climb more, we started to
see a big arch and on the top of this arch there was a statue of Jesus
shouldering a huge cross. This arch, which was furnished with lily-white
marble, was shining brightly being affected from the sun which was just woken
up from her sleep by strongly heating the arch. Just as we walked a little bit
more, we faced with that arch. When we glance at the inside of arch, we noticed
that this is a Martyrs memorial. The floor was covered with small and white
pebbles and the memorial was entirely covered with white tiling. When we go
inside of this arch which was on the right while climbing towards the hill, we
encountered hundreds of graves on the right, left and across of us. There was a
huge flag of the behind of graves which are across of us and behind of that
flag, Italian and European Union flag were waving on a higher point. On the
right of the memorial, there was a unique landscape. There was a hill rising on
the behind of valleys of Marche. When I researched this memorial after a while,
I learned that this is the Martyrs memorial of 1080 Polish soldiers who passed
away on World War II. And this memorial was built in 1946. Following, I am adding the photos of the memorial and the
landscape.
Polish Memorial |
After taking a couple of photos of the memorial, we
continue climbing 127 metres-height town. Just as walking around 10 minutes, we
meet several trees rising over verdant plains. In this small field, which
is equally good as English gardens, just as we see a bench, which is lonely located
on the grass in the shade of pines, we descended upon it. We become cooler under the broiling noon
sun a little bit. After a while, we understand that we arrived the town, from
the fact that we see a small Jesus monument which is behind of brick red
columns that are at the side of a concrete block at the top of slope stairs. After
climbing over those slope stairs as well, finally we filled with joy of
reaching a plain field. When we look beyond from our current location, we watch
an immense landscape by feeling reaping fruits of reaching the hill. We have
taken photos there for a while, and we sit a little on a stone bench. Then, we
began walking towards Santa Casa Basilica which is five-minute walking distance
away.
Santa Casa
Basilica
As I
mentioned at the beginning of this article, Santa Casa Basilica is an important
value for Italian culture. There is a belief that Virgin Mary used to live in
that basilica. Besides, there is another belief is that this basilica was flown
over by angelic beings from Nazareth, Israel to Trsat, Croatia, then to Recanati,
before arriving at the current site in Loreto. The construction of this huge
basilica was started in 1468 and ended in 1587 and it has a gothic architecture.
A huge arch
meets us at the entrance of the square where basilica is located. After passing
this arch, we reach the back side of the huge basilica where small domes are
present. Those domes, which resemble a magnificent castle covered with stone
walls, look so robust that they seem to be built just yesterday. Then, we enter
a small and dim room of the basilica and it looks like a tiny church. When we
see a little box in which there are colourful papers, we noticed that it is a
wish box and after writing something in our own way, we attach those papers
into the wish box. Then, we go outside, we walk around the basilica and we reach
the facade of basilica. There, we meet a large square and a fountain at the centre
of this square. Compared to ten thousand populated town, the hugeness of the
basilica attract our attention. There are arcades of the both sides of
basilica, those arcades are quite widespread in northern cities of Italy -
particularly in Bologna. To especially
talk about Bologna in specific, it is possible to see around Bologna just by
walking beneath those arcades.
Back side of Santa Casa Basilica |
The
companion of one-day travel...
After pacing
up and down, having a little rest and taking photos in the square, as far as I
remember we entered the basilica. I also remember that we immediately went
outside of the basilica as there was a rite going on. Somewhat later, we were
walking down a 360 degree-road that sees a valley, which lies till the horizon.
There was a war plane or something at the other side of the road. When we
entered an alley of this long street, this road – as I mentioned before – met a
tiny square. There was a small monument consisting of a bust in the centre of
this square, and there was a building – which I think a government building –
on the right of this monument. After passing this cute square, we reached a
crossroad. There were also a fountain and other roads. Then, we went back and
we walked along the same long street. Finally, we found ourselves in the street
which connects basilica, as if we returned to the fold. Since basilica forms
the centre of this town, it is also a frequent point of the town which is
relatively touristic. For this reason, there are souvenir shops, pizzerias and
hotels on both sides of the streets. So, I went inside a souvenir shop to fulfil
my ritual of buying postcards, which I made a habit of it while visiting every
destination.
We began talking
with the owner of the shop and we spent nearly one hour of our one-day journey
with that Bangladeshi shop owner. Even if I do not prefer to open up this kind
of bonds during my travels, when I look back to those days, I feel that the
freshness of acquiring local experiences keys a crucial role on my life.
Because taste of those companionships remains fresh even after many years.
By the way, after
meeting this Bangladeshi shop owner in that day, I encountered many African and
Asian migrants in many cities of Italy – especially around Rome Termini
station. There were mainly African migrants. As you may be familiar with the
news of recent years, it attracts attention of public that many migrants have
been travelling from coast cities of Northern Africa to Southern cities of
Italy by tiny vessels for days. However, as travelling towards Northern Italy,
you may witness that aspect of the country alters considerably.
Madonna Square |
Surprise
of the day in Porto Recanati...
Well, while talking with Bangladeshi owner, one
thing led to another and I found myself walking with him along the streets. I
haven’t yet realized that I am in the heart of a weird and compelling
adventure. After craftsman locked his shop we were walking down the streets for
a couple minutes and then we jumped in the car which has almost become a
classic. We were hitting towards Porto Recanati which is 5 km away from Loreto.
We reached the coast town in fifteen minutes. Bangladeshi bro parks on a huge car
park which is covered with countless gravels and we began walking with him. Ambiance seems a ghetto neighbourhood which I didn't encounter a
place like this until this journey and after that in Italy during my months of
stay.
People’s dresses, attitudes and gestures were completely different from
Italians. Because most of them are Bangladeshi and some of them are from Africa
continent. Their another difference from Italians is that they are Muslim.
Another issue also surprised me a lot while walking with craftsman.
It was an u-shaped and around 20-floor building. It
was obvious that the architecture of this three-block building was entirely
different from others in Italy. Neglected blocks, which seem like 50 or 60
years-old, were just as mass housing. Colurful clothes were dangling from
balconies of the huge building and there are dish antennas in most of the
balconies. Thereabouts, there were many children strolling and every single of
them looked so attentively to me from top to bottom that as if they say those words
in their mind: “A long-haired young man. God knows who is this good-looking
stranger?” In this region, I felt as if I bewilderedly was walking down in an
utterly different country’s suburb of a city which needs to be developed. From
environmental planning to characteristics of people, every single element was
completely dissimilar from the country that this region shelters.
After a short walking we reach our destination. A
single-floor and large mosque, which is located on the side of a big square,
comes into sight. I am swiftly following my friend and craftsman who are
walking right before me. When we reach the entrance of the mosque, preparations
for going inside of mosque has begun and just then hirsute members of
congregation watch me like a hawk and one of them is taking the bull by the
horns: “Are you coming in as well?” After a while, he is asking various
personal questions about my hometown, religion and so on. Obviously, this
person, who believes that he “feels confident” helplessly, doesn’t disregard
watching me from top to the bottom while laughing softly. I’m going away from
him after answering in short. While I am strolling around the large square, a
child is coming closer to me and asks: “where are you from?”. I responded.
After a while, congregation disperses and we began walking towards the carpark.
When I totally concentrate on several thoughts in my
mind, I realize that we arrived Loreto and we are walking to the shop of the
craftsman. After reaching the shop, we had a souvenir photo taken and we said goodbye
to this self-sacrificing man.
In this rich
country, which is responsible for many of my unique experience, I fill such a
day in my memoir basket. After years passed though, it’s today that glimpsing
to my beautiful memoirs supersedes the feelings of being stuck, questioning and
some other conditions.
The
Cathedral & Return path
After saying farewell to our
sincere Bangladeshi companion, we begin walking towards the cathedral again to
try our chance going inside and we realize that the rite is over and we quickly
enter Santa Casa. We get out of broiling hot and we find ourselves in the cool
basilica. As soon as we enter, we realize that it does not seem huge just
outside. In terms of the height and the width, this basilica was one of the
largest one I visited till that day. At the end of the large hall in entrance,
there is a higher platform as all of the cathedrals have. Since it is Gothic
architecture, there are not many frescoes or ornaments on columns. However,
there are colourful ornaments on lateral facades’ walls. There are also
colourful ornaments and engravings all around the domes. We are passing the big
hall and we reach a thin and long section, which is just back side of the
basilica. After a one-hour visit, we leave Santa Casa. Again, I take photos of
shining domes while walking down the narrow streets as we did in the morning.
Then, we pass the arch which opens basilica and we sit down stone benches. I
arrange the self-timer and we strike a pose with the endless valley, which is
just behind of us. Just as we take a step on the stairs behind of benches,
return journey begins. Just as a saying which calls “what goes up must come
down”, we are ambling down the steep in the shade of setting sun’s weakly
dominating warmth.
Porta Marina |
I would like
to end my article by talking about a detail which is about the inbound route of
Loreto journey. The best way to reach from Loreto train station to Loreto city
centre is to walk. It is surely possible to arrive the centre via hitchhiking
or other ways. However, the taste of this journey is completely unique by
walking down in the heart of mother nature. While passing through this route,
you need to climb over the highway which is between the train station and city
centre. When it is the case, it is needed to walk on the sides of highway in
the short period of journey. The route from train station to city centre can be
completed in one hour, when it is included breaks on the road. Considering
photos I have taken along the road, we have completed this bush walk in about
one and a half hour, which I loved so much.
After arriving
at station around seven in the evening, we fall to watch the sunset while
travelling to our town accompanied with a clanging sound of the train.
That’s the
end of my Loreto travel article.
If you like
this article, you can share your opinions with me and you can read my previous “Salerno” article clicking here.
Regards, so
long.
Returning to town |
Comments
Post a Comment