Roma Seyahatinden Geriye Kalanlar II | The Memories Left Behind From Rome Journey II

Bu yazıyı 6 dakikada okuyabilirsiniz...

Merhaba. Roma yazımın ikinci bölümünü sizinle paylaşıyorum. İlk bölümü okumak isterseniz buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Vatikan ve ötesi...

Ertesi günün tamamını Vatikan’a ayırmaya karar vermiştik. Zira hem Roma’nın merkezine olan uzaklığı hem de başlı başına zaman alan kuyrukta beklemesi ve yüzlerce basamak çıkması gibi yığınla detayı göz önünde bulundurunca, aksini düşünmedik. Yine de rahat durmadık o günün gecesinde. Neyse, sabah erkenden uyandıktan sonra, doğruca Vatikan’a gitmek üzere otobüse atladık. Yürüyerek gitmek, üşenmek bir tarafa zaman kaybı da olacaktı. Sizin de bileceğiniz üzere, Vatikan sembolik de olsa dünyanın en küçük ülkesi. Büyük ve göz alıcı meydanı çevreleyen San Pietro Katedrali kusursuz görünüyordu ve çatısında yer alan her biri birbirinden tamamıyla farklı olan heykeller de insanı hayrete düşürüyordu. San Pietro katedralinin zirvesine ulaşmak için dört yüz küsur basamağı beş euro gibi ücret karşılığında çıkacaktık. Uzun süre bekledikten sonra sıra bize geldi. Saatler alacak olan macera başlıyordu. Önce geniş ve uzun koridordan geçtik, daha sonra insanı malak gibi yoran evre geliyordu. Sadece bir kişinin geçebileceği kadar dar, alçak, eğimli ve dik olan beş yüz küsur basamaklı merdivenler… Yazarak ne kadar anlatsam da size bu durumun gerçekçiliğini bir ölçüde verebilirim. Uzun mu uzun süren merdivenler faslı bittikten sonra, katedralin tepesine bir adım kala geniş bir çatı terası andıran bir yere ulaştık. Az önce aşağıdan gözüken o büyük heykellerin tam ardındaydık. Orada biraz soluklandıktan sonra gözümüze Hediyelik eşya satan küçük bir mağaza çarptı. Tipik turistik bir mağazaydı, fakat tek bir farkı vardı. Kartpostal alıp, arkasına dileklerinizi yazıp pulunu da yapıştırıp Dünya üzerinde istediğiniz adrese gönderebiliyordunuz. Tabi ki her birimiz birkaç tane kartpostal aldık ve bu eşsiz anıdan mahrum kalmak istemedik. Günler sonra konuştuğum ailem, kartpostal onlara ulaştığındaki şaşkınlıklarını gizleyemediklerini söylemişlerdi. İstanbul’daki Galata kulesinin tepesine çıkanlar bilir, katedralin tepesi de aynı onun gibiydi fakat bu yapı Galata Kulesinin yanında devasa idi. Metrelerce yükseklikteki demir korkuluklar, hemen arkasında daracık bir koridor… Ön tarafta fotoğraf çekmeye çabalayan insanların arkasından onlara hafifçe çarparak geçen başka insanlar… Roma’nın muhteşem manzarası beni büyüledi. O daracık alanda etrafı ve Latince yazan bazı yazıları incelerken gözüme öyle bir şey çarptı ki, işte o günlerden sonra biz Türkler ile ilgili ne duysam veya ne görsem daha az şaşırır oldum. Binlerce senedir orada yaşayan  Latince bir yazının hemen yanında, Tek Yol İslam yazıyordu. Bu sürprizden sonra, yolumuzun uzun olduğu gerçeğinden ötürü aşağıya inmeye karar verdik. Dönüşte bu kez katedralin içine de girmeyi ihmal etmedik. Barok tarzda inşa edilmiş İtalya’daki her kilise gibi San Pietro’da da kusursuz işlemeler, freskler ve tablolar vardı. Üç dört saatimizi şimdiden yemiştik, fakat halen daha Vatikan’ın bize sunacağı birçok şey bulunuyordu. Vatikan Müzeleri ve Sistine Şapeli bunlardan sadece ikisiydi. Vaktimizin sınırlılığı ve giriş ücretinin otuz euro civarı olmasından mütevellit bu iki güzeli daha sonra görmek umuduyla Vatikan’dan ayrıldık. Castel Sant’Angelo olarak adlandırılan bir kale Roma’yı ikiye ayıran Tiber Nehrinin hemen öte tarafında yer alıyordu ve Vatikan’a yürüme mesafesindeydi. Oraya doğru yürümeye koyulduk. Kalenin hemen yanındaki köprü, nehirden geçen sandallar ile bu kent insanı kendisine aşık edecek derecedeydi. Kalenin yakınına gittik, şöyle bir bakındık ve içeriye girmeden doğruca hostele gitmeye karar verdik. Elimiz ayağımız tutmuyor gibiydi sanki, kendimizi en yakın metro durağına attık. Günün yarısından fazlasını bitirmiştik bile…

San Pietro Katedralinin tepesinden manzara

Akşamı biraz dinlenerek ve doyarak geçirdikten sonra tekrardan dışarı attık kendimizi. İspanyol Merdivenlerine gitmeye karar verdik. Günün her saatinde kalabalıklığından bir şey kaybetmeyen, adını  o caddede yer alan İspanya Büyük elçiliğinden alan İspanyol merdivenleri tıka basa doluydu. Bu bölgenin çevresindeki onlarca caddede lüks mağazalardan çıkan ve süper lüks arabalardan inen jilet gibi insanlar görmeniz kuvvetle muhtemel. Ve her öğrenci gibi göz banyosu yapmakla yetinirsiniz. Şehrin sakini bir vatandaş gibi gezmek düşünceleriyle İspanyol merdivenleri civarında aylakça dolaştık, ve oradan Roma’nın en büyük meydanı Popolo (Halk meydanı) meydanına geçtik. Meydan bir yarış pisti gibi büyüktü. Roma’da en çok hoşuma giden şeylerin başında, her caddenin sonunda karşınıza çıkan irili ufaklı meydanları ve çeşmeleri gelir. Her yerde çeşme ve meydan bulabilirsiniz, hepsi de birbirinden ziyadesiyle farklıdır ve her birinin kendine özgü karakteri vardır. Kısa bir meydan turundan sonra Roma’nın en çok sevdiğim Navona meydanına bir göz kırptık. Zira, ertesi gün kendisine doyacaktık.

Sant'Angelo Kalesi & Tiber Nehri

San Pietro Katedrali

Navona Meydanı ve Trevi Çeşmesi...

Roma’daki üçüncü ve son güne uyandım. Yine hareketli bir gün olacağa benziyordu. Gündüz gözüyle de görmek amacıyla doğrudan İspanyol Merdivenlerine doğru yola çıktık. O civarda biraz oyalandıktan sonra güzellik abidesi Navona meydanına doğru yürümeye koyulduk. Navona meydanı tipik yuvarlak meydanların aksine uzunlamasına, cadde tarzında oluşturulmuş bir meydan. İtalyan kültürünün vazgeçilmezleri arasında olan çeşmeler, fıskiyeler ve dikilitaşların örnekleri bu meydanda da bulunuyor. Meydanı çevreleyen binalar da rengarenk panjurları ve korunmuş dış cepheleriyle göz kamaştırıyordu. Meydanın bir kenarına geçip yere oturduk ve amaçsızca gelen geçen insanları izledik. Huzurun kokusu varsa eğer onu hissediyordum. Bir ara, telefonuma gelen mesaja baktım. Bir arkadaşım İspanyol merdivenleri yakınlarındaki, yerel bir makarnacıdan bahsediyordu. Yanımdaki arkadaşlara bahsettim ve iki kişi o makarnacıya gittik. Gösterişten uzak, köşelerde kısa ve uzun masalar bulunduran, plastik tabakta iki çeşit makarna servis eden kendi halinde salaş bir mekandı. Bir tabak makarna dört euro idi, ve su da sınırsızdı. İki tabak söyledik, ve tadına doyamadık. Pesto soslu makarnayı yerken sanki her akşam öğrenci evinde pişen aşı yemiyor gibiydik. O kadar lezzetliydi. Dönerken bir ara İspanyol merdivenlerinde oturduk. Sonra, sallana sallana bizi Navona meydanında bekleyen arkadaşların yanına döndük. Meydanda biraz daha pinekledikten sonra, önceki gün tadilatta olduğu halde belki bu kez görebiliriz umuduyla tekrardan Trevi çeşmesine gittik. Fakat durum aynıydı ve aylarca sürecek gibi görünüyordu bu tadilat. Bu durumu bir kenara bırakıp, Trevi çeşmesi yakınlarında bulunan onlarca dondurmacıdan birinin yolunu tuttuk. Zira, Roma’nın en güzel dondurmacıları bu bölgede bulunuyor diye bir rivayet duymuştum. Tattıktan sonra anladım ki, methedenler fazlasıyla haklıymış, İtalya’da başka hiçbir yerde böylesi bir dondurma yemedim. Özellikle Antep fıstıklı ve fındıklı olanlarını öneriyorum.

Veda zamanı gelmişti. Çantaları hostelden almaya gittik. Sonrasında tilki ve kürkçü dükkanı misali kendimizi Termini istasyonunda bulduk. Yol Floransa’ya çıkıyordu ve muhterem İtalyan bey amca bizim yolumuzu gözlüyordu. Birkaç saat sürecek olan seyahatimize Termini istasyonundan başladık. Gecenin ilerleyen saatlerinde Floransa merkez istasyonuna vardık. Kısa sürede sıcak bir yuva bulamayacağımızdan habersizdik…

Bir önceki Roma I yazıma buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz...

Bu yazının da böylece sonuna geldim. Sevgiler, Hoşça kalın…

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

You can read this article in eight minutes...

Hi again. I am sharing the second part of my Rome trip article. Someone who still didn't read the first part of Rome Journey can reach the first article by clicking here...

Vatican City and Beyond...

We decided to spend our all time for Vatican city for the next day. Vatican is a bit away from Rome city centre, and waiting on the line for the San Pietro Cathedral takes long time. Taking those details into consideration, we did not think about seeing any other places during that day. However, we didn't stay at hostel at that night. Anyway, after waking up early in the morning, we got into a bus to reach Vatican. Going there by walk was too hard to us and it was also time consuming. As you may know, Vatican is the smallest symbolic country around the world. San Pietro Cathedral seemed perfect with the square which was surrounding the cathedral, and the statues which were on the roof astonished us. We were about to climb the roof of cathedral by ascending about four hundred stairs after paying five euros each. We waited so long. Then it was time to go up, and the adventure which is gonna take several hours was about to begin. First, we passed a wide and long hallway. After, the part which made us so exhausted is gonna start. Those were the stairs around five hundred which were so narrow, low, curved and steep even for one person. Whatever I say, I can hardly make you visualize those stairs in your mind. After passing those stairs, we reached a place which looks like a terrace. It was the place which is just behind the statues on the roof that I told you. After resting a little, we saw a small souvenir shop there. It was a typical souvenir shop but there was just one difference. You could buy a postcard, and after writing your wishes, you can post it anywhere around the world. We of course bought postcards and we posted them in order not to go without it. When I talked to my family days after, they told me that we were so surprised when we got those postcards. People who have gone up of Galata Tower in Istanbul know that the roof of the cathedral was like that. But this structure was so huge compared to Galata Tower. The iron railings which were meters high, and the narrow corridor just behind those railings. People were trying to take photos while others were trying to pass behind them by touching. The amazing view of Rome astonished me. While I was observing there and some Latin texts in that narrow area, I caught my eye such a weird thing that I started to be less surprised about the actions of Turkish people after this experience. It was written ''the sole way is Islam'' next to a Latin text which looked like it has been there for thousand of years. After this, we decided to go down. We also saw the interior of the cathedral while going downstairs. There were amazing engravings, frescoes and paintings in there just as all other cathedrals which were built by Baroque style. We already spent about four hours in Vatican, but there were still lots of things that Vatican is about to present us. Vatican museums and Sistina Chapel were just two of them. Since the entrance fee was high enough and limited time that I had, we left Vatican hoping to see those two beauties some time after. A castle which is named Castel Sant'Angelo is situated across Tiber river which divides Rome into two, and this castle is within walking distance. We started to walk towards it. I fell in love with Rome while watching the bridges and the vessels passing across the river. We reached there, I checked the castle and we decided to go directly to the hostel without going inside of the castle. We were so exhausted that we directly went to the closest metro stop. We already spent the better part of the day...

Interior of San Pietro Cathedral

After spending the night by resting and eating, we ran out of the hostel. We decided to go to Spanish steps. Spanish Steps which is always crowded in any time of the day and which is named Spanish Steps because of the Spanish embassy on this street was overcrowded as usual. It is highly likely that you will see people who dressed to the nines while they are going out of luxury shops and cars. So, as all students do, you confine yourself to get an eyeful. We just wandered around the Spanish steps thinking  just as seeing a city as a local. Then we visited Popolo Square which is the biggest square in Rome. The square was huge as a racing circuit. In my opinion, one of the most amazing two things in Rome are several squares and fountains. You can find squares and fountains anywhere in Rome, and all of them are completely different from each other, and lastly all have distinctive characteristic features. After a short square tour, we stared at Navona square a bit. Because we were gonna be satisfied with it tomorrow.

Navona Square and Trevi Fountain...

I got up in the last day at Rome. It seemed like it is gonna another lively day. We directly wanted to go to Spanish steps to see it in daytime as well. We messed around Spanish steps, then we started to walk towards Navona Square. Navona square isn not like the typical rounded squares. Contrary, it is longwise, and it is like a long street. Fountains and standing stones, which are essential parts of Italian culture, are also situated at Navona Square. The buildings dazzled me with the colourful blinds and preserved facades. We walked towards the side of the square to sit and enjoy the view. If there was a scent of peace, I had felt it there. For a moment, I looked my smartphone. One of my friends was telling me about a local spaghetti store. I told this about my friends, and two of us decided to go to this store. It was a low-key store which has long tables around the corners and which serves two spaghetti types in plastic plates. It was four euros for portion, and water was free. We ordered two portions, it was yummy. When we were eating the pasta with pesto sauce, we didn't seem like the meal which is always cooked in the student houses. It was that much yummy. While we were coming back to Navona, we spent time around Spanish steps a little bit. Then, we started to amble towards Navona Square. After lingering at the square, we went to Trevi fountain hoping to see it even if it was under renovation the other day. But it was the same and it looks like the renovation is gonna take months. Tossing aside it, I heard something like the best Gelato shops are around the Trevi Fountain, so we decided to taste Gelato at one of the shops around the Trevi. After tasting it, I understood that people who are praising that gelato are completely right. I did not taste any gelato like that in anywhere in Italy. I especially suggest pistachio and hazelnut gelato.

It was farewell time, and we went to hostel to get our backpacks. Then we reached Termini station just as returning to the fold. The road leads to Florence, and the respectable Italian guy who is gonna host us was waiting for us. We started our journey which is gonna last a couple of hours. We reached Florence central station late in the night. We were unaware of finding a warm home in short time...

You can reach my previous Rome II post by clicking here...

This is the end of the article. So long...

Navona Square