Otostop... | Hitchhiking...
Bu yazıyı 7 dakikada okuyabilirsiniz...
Merhaba. Avrupa'daki anılarıma kısa bir ara verip, memleketten bir hatırat ile devam ediyorum. İtalya’dan döndükten birkaç ay sonra, güzün kendini hissettirdiği günlerden biriydi. Üniversiteden arkadaşlarım bana bir öneri sundular, hiç düşünmeden kabul ettim. Öneri, otostopla Sinop’a gitmek idi. Kulağıma çok hoş gelen bu fikir, hem beni heyecanlandırmış hem de bana geçmişi hatırlatmıştı. Zira, otostopa yabancı sayılmazdım ve bu konuda henüz hiçbir endişe duymuyordum. Bu yazıda otostop üzerine kurulmuş anılardan bahsediyor, ve Sinop ile ilgili turistik bilgileri şimdilik es geçiyorum. Sözünü etmişken, öncelikle geçmişteki otostop deneyimlerimi paylaşmak isterim.
Merhaba. Avrupa'daki anılarıma kısa bir ara verip, memleketten bir hatırat ile devam ediyorum. İtalya’dan döndükten birkaç ay sonra, güzün kendini hissettirdiği günlerden biriydi. Üniversiteden arkadaşlarım bana bir öneri sundular, hiç düşünmeden kabul ettim. Öneri, otostopla Sinop’a gitmek idi. Kulağıma çok hoş gelen bu fikir, hem beni heyecanlandırmış hem de bana geçmişi hatırlatmıştı. Zira, otostopa yabancı sayılmazdım ve bu konuda henüz hiçbir endişe duymuyordum. Bu yazıda otostop üzerine kurulmuş anılardan bahsediyor, ve Sinop ile ilgili turistik bilgileri şimdilik es geçiyorum. Sözünü etmişken, öncelikle geçmişteki otostop deneyimlerimi paylaşmak isterim.
Otostopla geçen günler...
Öncesinde başka bir üniversiteden terk bir
öğrenci olarak ikinci üniversitemin son sınıfında idim. İlk üniversiteye,
2009'un sonbaharında, Karadeniz Teknik Üniversitesi Denizcilik Fakültesinde
başlamış, hazırlık sınavını atlayıp doğrudan birinci sınıftan devam etmeye hak
kazanmıştım. Fakat okul Trabzon’un bir ilçesindeydi ve toplu taşıma ile 45
dakikada Trabzon’a varabiliyordum. Kah ilçenin muhafazakar karakteri kah sosyal
olanaklarının azlığı sebeplerinden, Trabzon’da kalmaya karar verdim. Bu, her
gün iki saat kadar zamanımın yollarda geçeceği anlamına geliyordu. Belki de
daha fazlası… Zira, henüz zihnimde geleceğe dair otostop ile ilgili hiçbir
düşünce yoktu. Her şey tamamlandı, ve okul başladı. Sabahın yedisinde yurttan
çıkıyor, sekiz civarında okulda oluyordum. Genelde derslerim öğleden sonra
bitiyordu. Günlerden bir gün, okulun ilk zamanlarında durağa doğru yürürken,
yol kenarında kalabalık bir öğrenci grubu gözüme çarptı. Yirmi kişi civarındaki
öğrenci, otostop çekiyordu. Hepsi de kendi içinde gruplara ayrılmış haldeydi.
Başta bana çok ilginç gelse de maceralı ve keyifli bir aktivite olabileceğini
düşünüp ben de onların arasına katıldım. Bundan sonraki hiçbir gün o günkü gibi
ilerlemedi.
Aradan altı ay geçtikten sonra, okula devam
etmeme kararı alan ve yüzlerce çeşit insanla yolda tanışmış birisi olarak şehre
veda ediyordum. Bu zaman içinde otostop bende bir bağımlılık, ve hatta yaşam
tarzı haline dönüşmüştü. Her gün acaba nasıl birisi ile karşılaşacağım diye
düşünerek zihnimde hayaller üretiyor, merakla yarım saatlik yol arkadaşımın bu
kez nasıl birisi olacağını bekliyordum. Dolmuşa atlasam en geç bir saat içinde
evimde olacağımı bile bile, otostopu tercih ediyor ve kah yağmur altında
bekleyerek, kah yeni insanlarla tanışarak zamanımı geçiriyordum. Kimlere denk
gelmedim ki… Havaalanına yetişmek için 170 kilometre hızla kısa sürede beni
Trabzon’a atan genç bir yol arkadaşından, aracın hızını sabitleyip bağdaş
kurarak ve arada bir direksiyona davranarak seyahat eden, aynı anda
kahvaltısını ederken bize de ikram etmek isteyen, insanlarla sohbete aç bir tır
sürücüsüne kadar memleketin çeşit çeşit insanına yolda rastladım diyebilirim.
Arkama dönüp baktığımda, hem sıradan hem de sıra dışı olabilecek bu anıları çok
güzel anımsıyorum.
Uzun yolculuk başlıyor...
Otostop demişken, yukarıdaki anılarımı da
eklemezsem olmazdı. Şimdi asıl meseleye dönerek Sinop yolculuğu sabahına
dönelim. Sabah dokuz civarında üniversite durağında buluşmak üzere sözleşmiştik.
Saatinde oraya vardım. Günübirlik bir gezi olacağından ve kaç vesaitle Sinop'a
varabileceğimizin bilinmezliğinden dolayı hemen işe koyularak baş parmağımızı
kaldırmak suretiyle otostopa başladık. Sinop'a varmamız biraz uzun sürdü. Zira,
beş altı araç değiştirdik. Bu da işin şansıydı. Yolculuk esnasında Bafra'da
indik, peşinden Yakakent, Gerze derken bir baktık saat öğleni vurmuş. İlk
durağımız Sinop Cezaevi oldu. Şehrin hemen girişinde bulunan Sinop Cezaevi, bu
konumuyla şehir dışından gelenlerin ilk görecekleri muhtemel yerlerden biri.
Sinop'a önceki yıllarda gittiğimde defalarca kez gördüğüm Cezaevinde gözüme
görünen bir değişiklik yoktu. Fakat o zindanları, koğuşları tekrar görmek
insanın içinde garip bir his uyandırıyordu ve bu his her gördüğümde bana sanki
ilk defa görmüş gibi hissettiriyordu. Cezaevinde bir saat civarı zaman
geçirdikten sonra şehir içinde oyalandık. Birkaç sahaf dükkanına girip çıktık.
Tam bir aylak gibi kaygısızca dolaşıyorduk sanki. Fakat bunun bir günübirlik
gezi olduğu hakikati yüzümüze çarptığı zaman kendimizi Sinop Kalesinde bulduk.
Sinop kalesi, görüp görebileceğiniz her kale gibi şehri üç yüz altmış derece
gören bir yerde, ve müthiş bir Karadeniz manzarasını gözünüzün içine sokuyor
tabiri caizse. Kalenin terasına çıktık, dört çay söyledik. Sohbete daldık
gittik. Öyle daldık öyle daldık ki, güneşin batışını izlerken eve otostopla
döneceğimizi unutmuş gibiydik. Kaleden aşağıya indiğimiz gibi tipik bir
otostopçu gibi şehir dışına doğru yürüdük. Bir iki kilometre yürüdük yürümedik,
başladık dört koldan işe koyulmaya...
Dönüş yolundaki gariplikler...
Şanslıydık ve çok beklemeden doksanlardan fırlamış bir araba
önümüzde durdu. Bir Sinop ilçesine gideceğini söyledi. Az sonra
yaşayacaklarımızdan bihaber, ağızlarımız kulaklarımızda arabaya atladık.
Başlarda her şey olağan seyrediyordu. Bir süre sonra şoförün garip tavırları
dikkatimizi çekmeye başlamıştı. Üç kişi arka koltuktaydık, diğer arkadaş da
önde oturuyordu. Adam bu gariplikleri yaparken birbirimize amaçsızca bakışlar
atarak gayri ihtiyari mimikler yapıyorduk, kalakalmıştık. Şoför, asarım keserim
tarzında küfre varıncaya kadar birtakım saçma sapan sözler söylüyordu. Bir süre
sonra, bacak arasından bir şey çıkardığını gördüm, görmemle şaşkınlığımı
gizleyememem bir oldu. Gün batmıştı, ve bacak arasından çıkardığı birayı
dikleyen bir adamla seyahat ediyorduk. Bu davranışlar bir tarafa, sanki içimizi
okumuşçasına başımıza bir şey gelirse şöyle de yaparım, böyle de yaparım
minvalindeki söylemleri işi daha da çıkmaza sürüklüyor gibi görünüyordu. Ahkam
keserken baş üstündeki güneşliği indirip, oradan bir tabanca çıkarması bir
oldu. Şaşkınlığın verdiği gülme hissi geliyordu içimden, lakin yapamıyordum.
Yüzlerce araca otostop yapmış olan ben, bir kere dahi böyle bir durumla karşı
karşıya kalmamıştım. Şansımız bu kez pek de yaver gitmemişti. Adam, biranın
etkisiyle iyice sapıtarak yakın çevresinin gıptayla baktığı biriyken
gözlerinden düşen bir beyefendiyi canlandırıyordu sanki. Bir aralık, bir tırı
sollarken kornaya bastı ve tır şoförüne bağırıp çağırdı. Ne yapsak da insek
diye düşünürken birbirimizin içini okurcasına, ziyaretin kısası makbuldür
diyerek biz inelim artık demek durumunda kaldık. İner inmezde derin bir nefes
çekip, birbirimize anlamsızca baktık...
Arabadan inmiş ve maceranın ne anlama
geldiğini resmen güncellemiştik. Daha önce de maceralarla burun buruna gelmiş,
ve hatta yaşamıştım. Bin türlü yere korkusuzca girip çıkmış ve hiçbir endişe
duymamıştım. Avrupa'da, deyim yerindeyse huyuna suyuna ve kültürüne yabancı
olduğum o memleketlerde cesurca davranışlar gösterirken, böyle bir durumla
kendi memleketimde karşılaşmam pek bir ironik olmuştu benim için. Kendi
aramızda adamın tuhaf hareketlerini tartışırken aynı anda otostopa devam
ediyorduk. Çok geçmeden, az önce o karanlık adamın solladığı tır önümüzde durdu
ve Doğu Karadeniz tarafına gideceğini söyledi. Bu, görünüşe bakılırsa bugünkü
son vesaitimiz oluyordu, yahut öyle olmasını umuyorduk. İki kişi arkadaki
yatağa, iki kişi ön koltuğa oturduktan sonra yolculuk yeniden başladı...
Bir babacan tır sürücüsü...
Tır sürücüsü bey amca ile sohbet etmeye
başladık. ''Hayırdır neden otostop?'' veya ''Nereden geliyor bu cesaret?'' gibi
tipik sorular soruyordu. Laf az önce kendisini sollayan adama geldi. Adam için
manyağın teki yahu gibi sözler söyledi, sonra biz de o arabanın içindeydik
deyince şaşırdı ve ne akla hizmet bu şekilde seyahat ettiğimize dair sorular
sanki yüzünde belirmişti. Her uzun yol sürücüsü gibi kendisi de sohbete hasret
görünüyordu. Babacan, sıcakkanlı tavırları bizi rahatlatmış, önceki arabadaki
deneyimlerimizi de unutturmuştu. İstanbul tarafından geliyor, Doğu Karadeniz'e
doğru yol alıyordu bey amca. Herkesi yol üstünde indirdi ve bizim ekstra bir
vesait kullanmamamıza yardımcı olmuş oldu. En son ben ayrıldım araçtan. Uzun mu
uzun sohbet ettik. Kendisi de bizi gördüğüne çok memnun olmuş görünüyordu. Bu
yolculuklarda birbirinin çıkarını gözetmeyen, ve bunu gönülden isteyerek yapan
insanlar ile karşılaşınca günlük yaşamdaki kaygılardan, hesaplardan ve çıkar
ilişkilerinden kendimi çok uzakta hissediyordum ve bu bana huzur veriyordu. Bey
amca da görünüşe göre böyle bir insandı. Lisede okuyan evladı için uzun
yollarda ömrünü geçiren bir emektar... Bey amca, yollarda yalnız ve sessiz
geçen günlere geri döneceği için pek memnun görünmüyordu sanki. Evine misafir
olarak ona bir soluk, bir ses olmuştuk... Yol kenarında beni indirdi, kendisine
çok teşekkür ettim ve hoş sohbetinden dolayı memnuniyetimi dile getirdim. Bu
kısa yolculuğu bizimle geçirdiği için o da çok memnun kaldığını söyledi. Kim
bilir, yollarda bir kez daha karşılaşmak umuduyla, adını sanını bilmediğim
amcayla vedalaştım. Geçirdiğim bu güzel günü cebime koyarak evime doğru
yürümeye koyuldum...
Otostop anılarımı kısaca anlattığım bu yazı
bitti. Bir araçta direksiyon sallarken yol kenarında alıcısını bekleyen
otostopçulardan şüphe duymadığımız günlerin geleceğine inanarak hoşça kalın...
Bir önceki Roma yazıma buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz...
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
I was a university drop out student, and I was studying at my last year at second university. I started my first university at Marine Sciences Department of Karadeniz Technical University in Autumn of 2009. I passed the Language exam, and I started my first year in Trabzon. But the school was at a district of Trabzon which was forty five minutes away from the city centre. I decided to stay in Trabzon both because of conservative structure of the district and because of the poor social facilities. It means that I have to spend my at least two hours with the transportation. Maybe more of that... Because there wasn't any ideas in my mind about hitchhiking to Trabzon. I was waking up around seven in the morning, and it generally took around one hour to start the class at the school. My classes were generally over at afternoon. One day, which was first days of school, I was walking towards the stop to go to home, and I saw a couple of students who were hitchhiking. There were around twenty people, and there were lots of minor groups among those people. At first, I found it so strange, but then I joined them by thinking of an adventuruous and enjoyable activity. There were no ordinary days like that after this day.
Bir önceki Roma yazıma buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz...
You can read this article in nine minutes.
Hi. I'm pausing my Europe travel memories, and I'm moving on with a memory from Turkey. It was Autumn, and I went back from Italy several months before this trip. Two of my friends from the university suggested me to travel by hitchhiking. I said yes without hesitation. We were gonna go Sinop which is a near city. This idea made me excited, and it reminded me my history of hitchhiking. I was familiar with hitchhiking and I wasn't concerned about this trip yet. I am gonna talk about my hitchhiking memories on this article, and I'm skipping the touristic information about Sinop just for now. Firstly, I would like to talk you about my previous hitchhiking memories.
Days spent by hitchhiking...
I was a university drop out student, and I was studying at my last year at second university. I started my first university at Marine Sciences Department of Karadeniz Technical University in Autumn of 2009. I passed the Language exam, and I started my first year in Trabzon. But the school was at a district of Trabzon which was forty five minutes away from the city centre. I decided to stay in Trabzon both because of conservative structure of the district and because of the poor social facilities. It means that I have to spend my at least two hours with the transportation. Maybe more of that... Because there wasn't any ideas in my mind about hitchhiking to Trabzon. I was waking up around seven in the morning, and it generally took around one hour to start the class at the school. My classes were generally over at afternoon. One day, which was first days of school, I was walking towards the stop to go to home, and I saw a couple of students who were hitchhiking. There were around twenty people, and there were lots of minor groups among those people. At first, I found it so strange, but then I joined them by thinking of an adventuruous and enjoyable activity. There were no ordinary days like that after this day.
I was dropping out of the school six months after as a person who met hundreds of people on the road. Meanwhile, hitchhiking turned into an addiction and even a lifestyle for me. I was dreaming and I was asking myself that I wonder what kind of people I am gonna travel with today? I was awaiting the new driver impatiently. I could go to home by dolmush, and I could be home one hour later at the latest, but I chose hitchhiking on purpose, and I sometimes hitchhiked by getting wet in the rain, or I met some new friends while waiting... I met different kinds of people on the road. I met some guy who had to drive by 170km/h to catch his flight, I met a trailer truck driver who enabled cruise control and who were sitting cross-legged while touching wheel rarely and having breakfast at the same time. This driver was wistful for chatting. So, I met various characters on the road. When I think about those times, I remember all those memories fondly which were both ordinary and extraordinary.
The long-continued travel is beginning...
I had to add those memories above which were associated with hitchhiking. I am coming back Sinop trip. We decided to meet at the University stop at nine in the morning. I went there on time. It was gonna be a one-day travel and it wasn't clear how long does it take to reach Sinop. So, we immediately started to hitchhike. It took a bit long to reach Sinop. We had to chabge around five or six cars during the travel. It was also related to be lucky. We got off in Bafra, then Yakakent and Gerze... It was noon when we were at Sinop. We firstly went to see Sinop Historical Prison. This prison is just at the entrance of the city centre, so it is one of the first places to see for people who are coming from other cities. There wasn't any changes seen at the prison since I saw it several times before. But seeing all the wards and dungeons again aroused a weird feeling, and this feeling felt me as if I saw it first time. We spent around one hour at the prison, then we went to city centre. We walked through the streets, we stepped into some second-hand booksellers. We were just wandering around the streets carelessly. However, we ended up at the Sinop castle when we realized that it was a one-day trip. Sinop castle is just as any other castles which overlook the city, and it presents you a great view of Black sea. We went up to the roof and we ordered four cups of tea. We moved into deep conversation. We moved so deep that we almost forgot that we have to go to home by hitchhiking. We went down and we started to walk towards the outskirts of the city just as any other hitchhikers. We walked around one kilometres, then we all started to get rolling...
Oddities during the inward journey...
We were lucky, and a car from nineties stopped in front of us. He told us that he was gonna go to a close district. We jumped in the car joyously without being aware of the things we are gonna have. Everything was normal at the beginning. After a while, strange behaviours of the driver attracted our attention. We were three people at the back seat, and one of my friends was at the front seat. While that guy was acting strange, we were making facial expressions unwillingly. We were petrified. Driver was talking rubbish and he even sweared sometimes. After a while, he took something from his perineum, and I was extremely surprised. Sun was down, and we were travelling with a guy who was drinking beer while driving. Apart from those actions, the guy was saying something like ''If we get into a trouble, I am gonna beat them one way or another'', and he seemed like he read us like an open book by telling those words. Those attitudes nearly leaded into a dead end. While the guy was speaking with authority, he downed the sun-shield, and he took a pistol from there. I was about to laugh because of the confusion. I hitchhiked hundreds of times before, and I didn't come across those types of people even once. We weren't so lucky that time. The guy was like portraying someone who was once admired enviously and who lost favour because of going nuts with the effect of beer. Sometime, he overtook a trailer truck by honking and he clamoured the driver. We were thinking of getting off and lastly we told the guy that we wanna get off. As soon as we got off, we took a deep breath, and we looked at each other meaninglessly...
We got off and we updated the meaning of adventure. I came face to face lots of adventuruous moments before, even I had some adventures as well. I got into lots of activities and I wasn't concerned about even once. When I was acting courageously around the Europe which is completely different in terms of cultural elements compared to Turkey, it was highly ironic that I came across this weirdo in my hometown. While discussing that weirdo, we also were hitchhiking. In a moment, the trailer driver who was overtook by that weirdo stopped in front of us. He told that he is gonna go to Eastern black sea region. Seemingly, this was gonna our last trip with this vehicle until home, or we expected like that. After sitting front seat and the bed over the back seat, the travel started again...
An easygoing truck driver...
We started to chat with the truck driver.
He asked typical questions like ''Why are you hitchhiking?'' and ''Where this
courage is coming from?'' Conversation came up the guy who overtook the truck
driver. He told that that weirdo guy is crazy. Then we told him that we were in
that car, he was surprised with this news and his face seemed like he was
asking ''why on earth you got on that guy's car?'' He seemed like he missed
chatting with people as any other
long-distance driver. His friendly attitude relaxed us, and we even
forgot about the experience we had in the previous car. That driver was going
towards Eastern Blacksea region from Istanbul. He left us on the road, so he
helped us to not to take another vehicle. I left the car last. We had a long
chat. Driver looked very satisfied with us. When I come across people who don't
look after their benefits and who are willingly doing it, I feel myself so much
away from the relationships based on self-interests, concerns, and
cheeseparing, and this gives me peace. That guy was like those people. He was a
senior who spends his time on the road for his family and children who are
studying. Since the driver is gonna come back to alone and silent days on the
road, he didn't seem like he was satisfied with this condition. We became a
voice in his home. I got off on the road, I thanked him and I told him that I
am very pleased to have a good conversation along the road. He also told that I
am satisfied with it. Who knows? I said goodbye to the driver, whose name is
still a mystery for me, hoping to see him somewhere on the road. I began
walking to my home experiencing this good one-day travel...
The article that I talked about my
hitchhiking memories ended. I hope that the day when we don't suspect of
hitchhikers will happen in the future...
So long...
Comments
Post a Comment