Berlin: Soğuğun Başkenti I | Berlin: The Capital of Chilliness I

Bu yazıyı 5 dakikada okuyabilirsiniz...

Bir Blog Eleştirisi...

Merhaba. Burada olmamın şuan için yegane sebebi yakın geçmişte yaşadıklarımı yazarak ölümsüzleştirmek… Klişe! Öte yandan, ‘’ne kadar tık o kadar başarı’’ düşüncesine, son zamanlarda okuduğum bloglardaki yazıları inceleyince pek de itimat etmemeye başladım. Zira, bu tür bir başarı elde etmenin birçok yöntemi olduğu bariz. Saf ve özgün bir başarıya sonsuz saygı duyuyorum. Fakat günümüzde deyim yerindeyse kurtlar sofrası haline dönüşmüş sosyal medyada güç sahibi olmak da önemli bir faktör. İşte tam da bu nedenle, bir blog sayfasının başarısının ölçülmesindeki kriterlerin özellikle ülkemizde çok da dikkate alınmadığını söylemek isterim. Şöyle ki; Ne yazarsam okunur, veya ne çekersem izlenir gibi kaygıların içinde boğulmuş vaziyetteki ‘’blogger’’lar gırla. Hal böyle olunca da, özgünlüğünü kaybetmiş, kendi olmaktan çoktan vazgeçmiş, ve her biri birbirine benzeyen tek tipleşmiş bloglar ortaya çıkıyor. Eğer siz de çeşitli blogları takip ediyor ve kıyas yapıyorsanız, demek istediğimi anlayacaksınızdır. Şayet, pek fazla takip etmiyorsanız bile, tık rekoru kıran bazı blogları okumaya başladığınızda ‘’bu yazı mı bilmem kaç bin kez okunmuş, yahut bu yazı fazlasıyla sıradan, ne maksatla beğenilmiş?’’ gibi düşüncelere kapılabilirsiniz… Girizgah biraz konudan sapsa da, asıl meseleye dönüyorum…

Hostel önünden bir manzara
The view in front of the hostel

Berlin'de ilk saatler...

Bugün, Berlin’de geçen birkaç günümden bahsetmek için ekranın başına oturdum. Yazmak için daha öncesinde aldığım kısa notları inceledim ve kısa bir tur olarak başladığım bu gezinin en başından başlamaya karar verdim. Noel tatili için İtalya’dan çıkıp Almanya’daki halamlara uğradım. Planım, Viyana, Prag ve Berlin'i görmek idi. Daha önce paylaştığım Prag gezisinin sonrasında Berlin’e gidecektim. Gece yarısı üç buçukta Prag’da atladığım otobüsle sabah sekiz civarında Berlin’e ulaştım. Şehir, beni keskin soğuğuyla karşılamıştı. Prag yazısında bahsettiğim, ve bir gözüm açık halde uyuyarak geçirmiş olduğum seyahat beni yorsa da, otobüsten indiğimde bünyemde bir yorgunluk hissetmiyordum. Önceden ayarlamış olduğum ve öncesinde Viyana’da da kaldığım bir zincir hostele doğru yola çıktım. Berlin’in ulaşım ağı adeta bir örümcek ağı gibi şehri sarmıştı. Özellikle metro ağı öylesine gelişmiş ki, metro haritasına baktığınızda bu şehri sadece yer üstünden değil yeraltından da delik deşik etmişler besbelli gibi düşüncelere kapılmanız muhtemel. Otobüsten indiğim gibi hostelin tam önündeki metro durağında inmek üzere yolculuğa başladım. Hatırladığım üzere, bir kez aktarma yaparak sabahın erken saatlerinde hostele ulaştım. Hostel, barındırdığı özelliklerle otel konforu sağlamak üzere tasarlanmış olsa da, kaldığım süre içinde hem zamanımın çoğunu dışarıda geçireceğimden, hem de birkaç günlük bir gezi olacağından bu durum beni pek ilgilendirmedi. Fakat, bazı kırmızı çizgilerimden de vazgeçmedim.

Müzeler ve Brandenburg Kapısı...

Resepsiyonist, odanın henüz giriş için hazır olmadığını ve oda temizliği bittikten sonra yerleşebileceğimi iletti. Biraz kafa dinlemek niyetinde olan ben, görünüşe göre bundan vazgeçmek zorunda idim. Sırt çantamı emanet edip, oradan ayrıldım. Hostel, şehrin simgelerinden biri olan ve birçok yerinden görülebilen televizyon kulesine yürüme mesafesindeydi. Oraya doğru yürümeye başladım. Televizyon kulesi, şehrin bilinen meydanlarından Alexander Platz'ın yanında yer alıyor. Kuleye çıkmak için oluşmuş metrelerce kuyruğu görünce zaten pek düşünmezken, yukarı çıkmak fikrinden vazgeçtim. Bir süre o civarda dolaştıktan sonra hostele döndüm. Oda sekiz kişilikti ve diğer yedi kişi bir grup olarak gelmişlerdi. Birçok hostelde kaldım, ama böylesi soğuk nevale insanlarla aynı odada nadiren kalmışımdır. Aralarından bir iki tanesi merhaba diyebildi de, dilsiz olmadıklarını öğrenmiş oldum. Bu tür kişilikler, fikrimce hostel anlayışına ziyadesiyle ters karakterdeler. Zira, hostel demek sosyallik, karşılıklı fikir alışverişi ve spontan arkadaşlıklar demek. Odaya yerleştikten sonra tekrar dışarı çıktım...

Berliner Dom

Aldığım notlara baktım ve bana en yakın noktalardan en uzağına doğru gezmeye başladım. İlk durak Berliner Dom idi. Gotik bir yapı olan bu kilise, Berlin’in göbeğinden geçen Spree nehrinin yanı başında bulunuyor. Hemen yan tarafında da Altes müzesi yer alıyor. Müzeye girip biraz dolaştım. Müze gezmek gayet hoş bir etkinlik olsa da, o dönemdeki durum, ilgimi çeken müzeler varsa hızlıca gezip geçmemi gerektiriyordu. Takdir edersiniz ki, kallavi bir müzeyi derinlemesine gezmek onlarca gününüzü alacaktır. Müzenin bir bölümüne giriş ücretsiz idi, ötesini görmek içinse bir ücret ödemek gerekiyordu. Ücretsiz görebileceğim kısımda çeşitli heykeller vardı. Heykelleri inceleyip oradan ayrıldım. Hava iç titretircesine soğuktu. Ayazı tüm bedenimde özümsemiştim, ve ayaklarımı uyuşmuş gibi hissediyordum. Müzenin dışında birkaç fotoğraf aldım ve daha sonra yürümeye başladım. Zira, bu eksi on derecelik soğukta ısınmanın o an tek çözümü buydu. Berlin’in işlek caddelerinden biri olan Unter den Linden’e ulaşmıştım. Bayram arifesinde olduklarından mütevellit caddenin her yanı çam ağaçları ile rengarenk ışıklarla süslüydü. Çok geniş ve uzun caddede, sağlı sollu lüks mağazalara ve özgün kafelere bakınan jilet gibi giyinmiş meraklı kalabalığın arasında ben de şehrin meraklısı olarak dolanıyordum. O sırada, Mercedes Benz müzesi gözüme ilişti. Orayı görmezsem içimde kalır düşüncesiyle içeriye daldım. Bir de ne göreyim, müzeyi gezmek ücretsiz. Girişte hemen sağda parlak mavi bir SLS AMG yatıyordu. İki katlı olan müzede son model bazı otomobiller sergileniyordu. Gözümü doyurup benliğimi ısıttıktan sonra oradan ayrıldım. Caddede biraz daha yürüdüm ve tahmin ettiğim üzere karşıma meşhur Brandenburg Kapısı çıktı. Hava kararmak üzereydi, soğuk da kendini iyice hissettirmeye başlamıştı. Brandenburg kapısının çevresi tadilattaydı ve kapıya belli bir ölçüye kadar yaklaşabildim. Orada fazla zaman geçirmeden hostelin yolunu tutmaya karar verdim...

Checkpoint Charlie'den, Berlin'deki Türk Mahallesi: Kreuzberg'den ve yaşadığım tuhaf akşam yemeğinden kalan anılarımı sonraki Berlin yazımda sizlerle paylaşacağım.

Şimdilik hoşça kalın...

Bir önceki ''Güzel İnsana Dair'' adlı yazımı buraya tıklayarak okuyabilirsiniz...

Brandenburg Kapısı
Brandenburg Tor

You can read this article in eight minutes...

A Blog Criticism...

Hi. The only reason of writing on the blog is that I wanna immortalize those moments back then in the near past. Cliche! By the way, I started not to trust the idea of ''the more a web site gets clicks, the more successful the blog is. Yet, it is obvious that there are lots of ways to get this kind of success on the web. I always respect the unique and pure success. However, it is also important to be powerful on the social media which is just like a dog-eat-dog world. Because of this, the criterias that should be taken into account while assessing the success of a blog are not considered important in our country. As follows; There are huge amount of bloggers who have been thinking about what to write or what to record in order to get as much as clicks they can get. So, they do not think about producing anything related to creativity. Under these circumstances, some blogs which already lost their uniqueness, which already became somebody else and which are just like each other by becoming standard has been showing up. If you are following those kind of blogs and if you are comparing them into each other, you can easily understand. In case you do not follow any blogs or something, when you start reading some of the most popular blogs, you may fall in some thoughts like '' is this the blog which was read thousands of times'' or ''this article is quite mediocre, why do people like this one so much?'' Even if the introduction is a bit different from the main point, I am coming back to the main topic of the article.

Berlin Televizyon Kulesi
Berlin TV Tower

First hours in Berlin...

Today, I sat at the computer in order to talk about my memoirs from Berlin. I looked up for my notes of Berlin about what to write, and I decided to start with the very beginning of Berlin Trip. I left Italy around the Christmas Eve, and I first visited my Aunt's who are living in Germany. My plan was to visit Wien, Prague and Berlin. I was gonna visit Berlin after Prague Trip which I shared with you in my Prague article. I got into the bus at 3:30 in the morning and I reached Berlin around 08:00 in the morning. As I mentioned you in my Prague article, even if the travel which I spent my time sleeping with one eye open made me feel fatigued, I was not feeling any exhaustion when I dropped out of the bus. Then, I wended my way to a hotel chain in which I stayed in Wien. The transportation network of Berlin was encircled over the whole city just like a spider's web. Especially, the metro network is so advanced that you might have some thoughts just as ''it is obvious that this city was riddled with holes not only from the above-ground but also from the underground. Just as I dropped out of the bus, I started my journey to the metro stop which was just across the hostel. As I remember, I reached to the hostel in the early morning just by transferring once. Even if the hostel was equipped with the facilities just as hotels have, this condition did not interest me so much because of the reasons that I am gonna spend my time mainly outside of the hostel and it would be a short trip. However, I did not abandon some of my principles of staying well at a hostel.

Berlin Yeni Sinagogu
Berlin New Synagogue 

Museums and  Brandenburg Tor...

    

Receptionist told me that the room is not ready for stay because of the cleaning. I was planning to rest in the room a bit, but I had to give up for this at that time. I left my backpack in the lobby and I left the hostel. Hostel was in a walking distance to the Television tower which was one of the symbols of Berlin and which can be seen neraly all around the city. I began walking towards the Television tower. The tower is situated just near to Alexander Platz square which is one of the well known squares in Berlin. When I saw the long queue of visitors who wanna go up Television tower, I gave up visiting there even if I already did not think about it so much. After messing around there a little, I came back to the hostel. The room was for eight people and the other seven people were together. I have stayed at lots of hostels. However, I rarely came across those kind of people who are acting like a cold fish. Once some of them said hello, I got that they are not mute. In my opinion, those kind of people have completely opposite characters towards hostel conception. Yet, hostel conception refers to socialness, exchange of ideas and forming spontaneous friendships. After setting up in the room, I went out again...

Brandenburg Kapısı
Brandenburg Tor

I checked my notes and I started visiting from closest spots to the outermost ones. The first stop was Berliner Dom. This church has the gothic architecture and it situated just near to the Spree river. Altes Museum is also next to Berliner Dom. I went inside of the Altes Museum. Even if visiting museum is a good thing to do in every destination, at that time of the condition I had back then was required to see museums fast. As you would appreciate, visiting huge museums like that in detail would cost you tens of days. The entrance part of the museum was for free to see. But, if you wanna see the other parts, it would be paid. There were statues in the free area, so I viewed some of the statues and I left there. It was freezing and I was almost shuddering. I absorbed black frost in my whole body and I felt as my feet were numb. I took some photos before the museum and I started to walk. Yet, the only solution to warm myself in the minus ten temperature was to walk. Then, I reached Unter den Linden street which is one of the busiest streets of Berlin. As it was Christmas eve, there were lots of pine trees and ornaments all around the street. I was messing around in that long and wide street with the people who were dressed to the nines looking for the luxury shops and authentic cafes. At that time, I saw the Mercedes Benz museum. I went inside thinking that not going would be a regret for me. It was free to visit. There was a shiny SLS AMG on the right side of the entrance. Some new Mercedes automobiles have been exhibited in the two-floor museum. After becoming satisfied and warming myself, I left the museum. I walked a little bit alog the street, and I saw the Brandenburg Gate as I guess. It was getting dark and the cold has been becoming freezing. The surroundings of the Brandenburg Gate was under restoration and I could not go so much close to there. Then, I decided to go to the hostel without spending so much time around there.

I am gonna share my experiences about my dinner, Checkpoint Charlie, and a Turkish Getto: Kreuzberg in the next Berlin article.

So long. 

You can read my last article called ''Concerning The Good-Hearted Person'' clicking here...